Aşağıda Prof. Dr. Süleyman Uludağ’ın İslam Açısından Müzik ve Sema adlı kitabının 257, 258 ve 259. sayfalarında bulunan Hazreti Mevlana’nın yaptığı semanın niteliklerine dair metin olduğu gibi buraya aktarılmıştır.
Şems’in 21 şevval 642 deki gaybubetinden sonra Mevlana kendisine hindbariden bir fereci, bal renkli yünden bir külah yapmalarını emretti ve gömleğinin önünü açtı da satrı lalesi sarığını şakaraviz biçiminde bağladı, Mevlevilere has ayakkabı ve çizme giydi, feracesinin yenini topladı. Rebabı da altı haneli hale getirmelerini emretti. Ve bunların ikmalinden sonra semaya başladı.
Dünyada üç şeyi seçmişti; sema, şerbet, hamam. Şems de daha önceleri Irak-ı Acem-de sema ediyordu. Mevlana’nın sema esnasında aynı zamanda şiirler söylediği ve onların zevkiyle raks ettiği oluyordu. Mesnevi’nin bazı kısımlarını söylediği sırada kavvallar çalgı çalıyor ve tegannide bulunuyor, o da heyecanlar gösteriyor ve naralar atarak sema ediyordu; aynı şekilde diğer müritlerin de naralar attığı olurdu. Kavvallar sustuktan sonra bir köşeye çekilip etrafında bulunanlara gözlerindeki Tanrı nurunu seyretmelerini emrediyordu.
Bir gün de büyük bir heyecanla medreseden çıkmış sema ederek Sivas Kadısı İzeddin’in odasına girmiş, onu çeke çeke aşıklar toplantısına getirmiş ve o da elbisesini yırtarak semaya başlamıştı.
Mevlana’nın sema esnasında büyük bir vecd içinde, her şeyde Allah’ı gördüğünü söylediği de olurdu. Semada uzun müddet kalır, bazen durması için ricada bulunulurdu. Hamamdan çıkar çıkmaz semaya başlardı. Şevkinden, sabahtan gece yarısına kadar, raks ederek ve dönerek sema ederdi. Bazen bir haftadan fazla sema ettiği olurdu. Ilgın’da kaldığı müddetçe kırk gün semaya devam ettiği vakiydi.
Sema yapmaya devam edildiği vakit, davet edilen evin kapısında durur müritlerin hepsinin içeri girmesini beklerdi. Bazen sema ederek yalın ayak medreseye gelir, dışarıda başladığı semayı medresede devam ettirirdi. Semada diğer sema edenlere sırtını çevirmek saygısızlıktır.
Kendisine getirilen güllerin ve heyecanlı konuşmaların da semaya vesile olduğu görülürdü. Bir nara atarak semaya girer, hay diyerek semaya kalkar, bazı kimseleri kendisine hayran hayran baktırırdı.
Sema esnasında fetva yazdığı, sorulan suallere manzum cevaplar verdiği oluyordu. Sema esnasında zaman zaman guyendelerin tahtına geliyor, orada eğilip özürler diliyordu.
Ölmek üzere olan neyzen Hamza’yı diriltir ve üç gün durmadan sema eder, bitince de neyzen ölür. Sema ederken çalıp şarkı söyleyen kambur bir guyendesi vardı. Sema esnasında halka ve guyendelere bahşiş dağıtırdı.
Semadan çıkıp hamama gittiği olurdu. İlahi bilgiler saçarken vecde gelip sema ettiği de olurdu. Bazen fazla sema etmesinden guyendeler çalıp söylemekten aciz kalırdı.
Sema ederken başkasının kendisine çarptığına kızdığı görüldüğü gibi mest bir insanın çarpmasını hoş karşıladığı da olurdu. Medresede bir köşede kendisi, diğerinde meşhur şair Fahreddin-i Iraki büyük bir heyecan içinde sema ediyordu.
Sabahleyin dostlar gelir gelmez sema başladığı da olurdu. Kendisi bazen fazla semadan dolayı hastalanırdı. Sema esnasında mest olduğu vakit, kavvalları veya oğlu Sultan Veled’i yakalar, dönerek ve raks ederek salavat getirir ve sonra tekrar sema etmeye başlardı.
Selehaddin Zerkubi’nin dükkanından gelen çekiç seslerine veya bir meyhaneden gelen rebab sesine ayak uydurarak sema etmeye ve dönmeye başladığı meşhurdur.
Fazla sema yüzünden normal şehevi arzularını bile unuturdu. Zeki Kavval’ı içeri girer girmez çaldırmaya başlatır ve sema yapmaya koyulur, bitirdikten sonra göğsünü ovdururdu.
Sema ortasında elini eteğinin altından çıkarıp guyendelerin defi üzerine para atardı. Ortkestrada bekçi guyende ve neyzenler vardı. Ayrıca kadın defçi ve neyzenlerden de bahsedilmektedir.
Soğuk suyun altından çıkıp sema ettiği, uzun müddet yemek yemeden ve “el-cu’ sümme rücu” (açlık, açlık sonra Allah’a dönüş.) diyerek sema etmeye giriştiği olurdu. Nadir hallerde sema esnasında kendisini kaybettiği, üzerinde bir gömlekten gayrı ne varsa kavvallara verip çıplak raksettiği vakit, etrafında bulunanlar, üzerine kıymetli kumaşlardan elbiseler giydirirlerdi.
Bazen devrin ileri gelenlerinin hanımları sema davetlerine icabet eder, guyende defçi ve neyzenlerin çalgı ve şarkılarının refakati ile sema eder, onlar da başına güller saçarlardı.
Hamama gider oradan çıkınca medreseye varıp sema etmeye başlardı.
Kendisi ile birlikte semada bulunanlar veya münferiden sema edenler arasında da elbiselerini yırtanlar olurdu. Şems’in ölümünü duyunca da sema ederek mersiye mahiyetinde gazeller söylemişti. Düğün merasimlerinde de sema etmeye kalktığı olurdu. Selahaddin Zerkubi de hükümdarın huzurunda, Mevlana’nın sözleri üzerine şevke gelip sema ediyordu. Mesnevi’nin bazı parçalarının da sema esnasında söylendiği anlaşılmaktadır.