

“Birlik şarabını ver, hepimizi aynı derecede sarhoş et ki, görünüşteki ayrılıkları, aykırılıkları giderelim. Biz bir ağacın dalları, bir zincirin halkalarıyız” sözü ile ayrılıkları ve aykırılıkları gidermeyi öngören Hz. Mevlânâ, öğretisinde, birliğe giden yolu çeşitli benzetmelerle ve bilgi birikimiyle göstermeye çalışır.
Bir yeni öğrenci üstadını ziyarete gider, üstadının evinin kapısını çalar, içeriden “Kim o?” sorusu gelince de “Ben” der. Kapı açılmaz. Yıllar sonra tekrar üstadının evinin kapısını çalar, yine “Kim o?” sorusu gelince bu kez “Sen” der ve kapı açılır.
Yunus Emre’nin Taptuk Emre dergâhına kırk yıl hâlisane hizmeti, “Acaba? Neden?” gibi sorularla, “yeter, şöyle olsa olmaz mı?” gibi bilgiçliklerle tozlanmamış ve lekelenmemiştir. Saygı, güven, doğru bilgi için samimi istek, Yunus’u söyleyen bir hikmet pınarı haline getirmiştir. Bu, tasavvuf yolunda ikiliği birlemek için ilk adım olan üstadda yok olmak (fenafilşeyh) makamına güzel bir örnek oluşturmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresi sonuna doğru yüce Rabbimiz her yönde O’nun yüzünün olduğunu belirtiyor. Bu eşyada görülenin, görülebilmesinin imkânına işaret olarak algılandığında, görüş konusu ortaya çıkıyor. Hz. Mevlânâ “Sen O’nu göremiyorsan gözündeki eğriliği gidermeye bak” sözü ile ‘rüyet’ adı verilen görüşü açıklar. Rüyet, tasavvufa göre perdelerin kalkması ile mümkün olur. Rüyet’in oluşması ve perdelerin kalkması cehaletten bilgiye geçiş ile oluşur. Lokman suresinde işaret edildiği gibi, Lokman’a hikmet verilmiş olması, görünenin gerisinde bulunan ve çok az olgun kişiye nasip olan gerçek bilginin sunulmasıdır. Perde cehaletle, rüyet hikmet ve ledun bilgisi ile ilgilidir. Ledun bilgisine örnek olarak Kur’an-ı Kerim’deki Kehf suresi gösterilir. Hızır Aleyhisselam ile Hz. Musa’nın yolculuğunda Hz. Musa’nın göremediği ve bilemediğini Hızır (A.S.) bilmekte, görmekte ve uygulamaktadır.
Birliğin yaşanması, anlaşılması, tefrikanın (farkın) giderilmesidir. Tefrika’da uzaklık, zıtlık önemlidir. Tefrika’nın zıddı ise, yakınlık ve birliktir. Birlik ile kabul, saygı, hoşgörü, akışkanlık ve uçların ortada birleşmesi tarzında çözüme ulaşmak mümkündür. Üstadımız Turgut Söylemezoğlu:
“Sırr-ı aşktır aslolan, âşık, mâşuk bir hayal,
Aşk’ı aşk etti efendi, Mevleviyem Mevlevi”
deyişinde aşkın, âşık ve mâşuku bileştirdiğini dile getirmektedir.
“Aşk geldi, tövbeyi cam gibi kırdı, kırıkları onaracak olan yine aşk’tır” – Hz. Mevlânâ
…
“Aşk, sayıya gelmez, hesaba sığmaz sevgidir.” sözü ile Hz. Mevlânâ gerçek aşk’ın sevginin sonsuzluğu ile oluşacağına işaret ederken, sevgiyi de tahlil eder: “Bu sevgi de bilgi neticesidir, noksan bilgi nereden aşkı bilecek?” “Sevgiden bakırlar altın kesilir, sevgiden acılar tatlılaşır, sevgiden bulanık, tortulu sular arı duru hale gelir, sevgiden padişahlar kul olur, sevgiden ölüler dirilir”
…
Ehl-i hâl için doğru ve ulaşılması gereken yaşama hali, birlik duygusu ile dolu olmalıdır. Birlik için doğru bilgi (hikmet, ilham), sevgi, sabır, hoşgörü, samimiyet, merhamet, tevazu, paylaşım, azim, ümitvar olmak, gayret vb. gibi yüce rabbimizin tavsiye ettiği ve hoşnut olduğu anlayış, inanış ve davranış halleri ile hallenmek gerekmektedir. “İnsanlığın yüksek değerleri” üst başlığında toplanabilecek bu yaşama hali için nefsin eğitimi önem kazanmaktadır.
…
“Bir an için olsun nefsini suçlayıp onu hükmünün altına alabilirsen, sana bütün gelişmelerin bilgisi açıklanır. O görülmeyen ve âlemin aradığı suret, senin düşüncenin aynasında belirir.” -Hz. Mevlânâ
Esen kalın